Günlük
yaşamda miskinliğin ve yoksulluğun anlamlarının tam olarak
bilin(e)memesine bağlı olarak zaman zaman bu iki ifadenin sanki
birbirinin zıttı ve(ya) birbirlerinden çok farklı durumları açıklamak
için kullanıldığı görülmektedir. Ancak bu yaygın anlayışın aksine her
iki durum¸ ne birbirine tamamen zıt¸ ne de tamamen aynı durumlardır.
Ancak¸ özetle şunu açıkça ifade edebiliriz. Yoksulların içinde
kendilerini gizleyen bir grup vardır ki¸ İslâm bunları miskinler olarak
tanımlamaktadır. Miskinlerin yoksulluğun görünmeyen yüzü olduğu ve gizli
yoksullar olarak ifade edilen bu kesimin sosyal koruma kapsamına nasıl
alınacağı konusu çoğu zaman unutulmuştur. Bu durum¸ özel bir sosyal grup
olan miskinlerin toplum tarafından tam anlamı ile bilin(e)memesinden
kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda¸ miskinlere yönelik sosyal koruma
sağlamak için öncelikle onların gerçek manada kim olduğunu bilmek ve
yoksul ile miskin arasında ne gibi farklar olduğunu ortaya koyabilmek
önem taşımaktadır. Yoksullar gibi miskinlerin de sosyal koruma kapsamına
alınması gerektiği Kur'an-ı Kerim'de açıkça belirtilmiştir.1Miskinlerin¸ tıpkı yoksullar gibi¸ ihtiyaç sahibi oldukları ve ihtiyaçlarının giderilmesi gerektiği şu âyette açıkça belirtilmektedir:
“Yakınına¸ miskine ve yoldaalise kalmış yolcuya haklarını ver¸ fakat saçıp savurma.”2
Buna göre
desteğe muhtaç insanlar olduğu anlaşılan miskinlerin gerçek konumlarını
ve şahsî özelliklerini değişik psiko-sosyal boyutlarıyla ortaya koymak
kamusal sosyal yardım politikaları açısından da önem arz etmektedir.
Dolayısıyla bu yazımızda gerek geleneksel¸ gerekse modern döneme ait
bakış açılarından miskinliğin ne olduğu¸ hangi yönleri ile yoksulluktan
ayrıldığı ve iki sosyal olgunun çözüm yaklaşımları açısından nasıl ele
alınabileceği konusu işlenmektedir.
Miskinlerin Yoksullardan Farkı Nedir?
Arapçada sükûnet kökünden türeyen miskin¸ Kur'an-ı Kerim'de tekil olarak 11¸ çoğul olarak (mesâkîn) 12 yerde geçmektedir.3
Klâsik kaynaklarda miskinler kimi zaman sağlıklı da olmakla beraber¸
işsiz güçsüz olmaları sebebi ile hiçbir geliri olmayan¸ günlük
yiyecek-içeceklerini bulmakta dahi zorlanan¸ ancak bu durumlarını
gizleyen¸ utandıkları için çevrelerinden yardım talebinde bulunamayan
muhtaç durumda olan kişiler olarak tanımlanmaktadır.4
Yoksullar belirli bir şeye sahip olup zekât nisabı derecesinde mala bile
malik olamayan insanlar iken miskinler hiçbir şeye sahip olmayan ve
yaşamlarını sürdürmekte zorlanan insanlar olarak açıklanmaktadır.5
İslâmî
kaynaklarda yoksullar ve miskinler hakkında verilen klâsik bilgilerin
çoğu¸ her iki kesimin içinde bulunduğu maddî yetersizliklerin boyutuna
yöneliktir. Mezhepler de¸ özellikle miskinler mi daha fakir yoksa
yoksullar mı daha fakir konusuna yoğunlaşarak¸ farklı sonuçlara
varmışlardır. Mesela¸ Hanefîlere göre miskinler¸ yoksullardan daha fakir
ve daha kötü durumdadır. Şafiîlere göre ise tam tersine¸ yoksullar
miskinlerden daha fakir ve daha kötü durumdadır.6
Bunun yanında
mesela İbnu'l-Kasım ve Ashab-ı Mâlik¸ “Fakir ve miskinin aralarında bir
fark yoktur¸ ikisi de birbirlerine eşittir.” demişlerdir.7
Netice itibariyle her iki grubu maddî boyutuyla derinlemesine
kıyaslamak¸ ihtilaflı bir meseledir. Ancak kim daha fakir olursa olsun¸
asıl üzerinde durulması gereken mesele her iki kesimin de maddî yönden
yetersiz olduğu gerçeğidir. Dolayısıyla yoksul veya miskin ayrımı
yapmaksızın her iki kesime ihtiyaçları nispetinde sosyal yardımın
yapılması İslâmî sosyal politikalar açısından zaruridir. Her iki kesimi
sosyal koruma (zekât) kapsamına alma gereğini tespit etmekle birlikte
miskinleri yoksullardan ayıran spesifik özelliklerini de belirlememiz
gerekmektedir. Kur'an-ı Kerim¸ yüzsuyu dökerek halktan bir şey istemeyen
onurlu fakirleri şu şekilde övmektedir:
“(Sadakalar)
kendilerini Allah yoluna adayan¸ yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen
fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için)¸ bilmeyen
onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. Çünkü onlar
yüzsüzlük ederek istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz¸ şüphesiz
Allah onu bilir.”8
Kur'an-ı Kerim
terminolojisinde miskinler¸ kendini Allah yoluna adama¸ şeref¸
dilenmeme¸ özveri¸ durumunu başkalarına bildirmekten utanma gibi ahlâkî
erdemler ve sosyo-kültürel özellikler taşıyan şahsiyetli insanlardır.
Miskinlerin¸ yoksullardan farklı olarak¸ en büyük özelliği¸ maddî
yetersizliklerini ortaya koyup herhangi bir merciden yardım talep
etmemeleridir. Diğer bir ifadeyle karakterleri ve mizaçları gereği
miskinler¸ yoksulluklarını kimseye yük olmak istemedikleri için
gizlemektedirler. Bu yönüyle miskinler¸ bugünün yoksulluk
araştırmalarında genelde gizli veya sessiz yoksullar olarak bilinen
fakirler kapsamına girmektedir.
Tasavvufta
da fakirler¸ Allah'tan başka hiçbir şeye muhtaç olmayan¸ yoksul
oldukları hâlde kendi hâlleriyle memnun olan züht ve takva içinde
yaşayan kanaat sahibi insanlar olarak tanımlanmaktadır. Tasavvufta fakr¸
“farzları yerine getirmekten aciz kalma korkusu olmadıkça rızık
isteğinde bulunmamak”¸ her şeyi Allah'a irca etmek¸ her şeyin gerçek
sahibinin Allah olduğunu idrak etmektir.9
Sûfîler¸
Allah'tan fazlını ve ihsanını talep ettikleri için¸ ya dünyalık adına
hiçbir şeye sahip değildir ya da dünyalık adına herhangi bir şey arzu
etmemektedir. Sûfîlerin mal sahibi olmak istememelerinin ve mala düşkün
olmamalarının iki önemli sebebi vardır. Birincisi¸ mal helal de olsa
bunun hesabının zor verileceği endişesi¸ diğeri de dünya malının
ibadetleri gölgeleyebileceği ve ihlâsa zarar verebileceği korkusudur.
Hz. Peygamber
(s.a.v.) de bu doğrultuda miskinlerin haddizatında güzel ahlâk sahibi
fakirler olduklarını şu hadis-i şeriflerinde beyan etmiştir:
“Miskin¸
kendini bir-iki hurmanın¸ bir-iki lokmanın geri çevirdiği (kapı kapı
dolaşarak) dilenen bir insan değildir. Miskin¸ ihtiyaç içerisinde
bulunduğu hâlde istemeyen¸ durumu halk tarafından bilinmediği için yardım edilmeyen¸ iffet ve nezâfet (temizlik) sahibi mü'külmindir.”10
Demek ki
bir miskin¸ ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan ve gerçek durumunu
anlayıp kendisine tasaddukta bulunacak biri çıkmayan¸ buna rağmen kalkıp
halktan bir şey istemeyen vakarlı bir kimsedir.11
Miskinler¸ yardıma muhtaçlığın dışında ayrı ve kendilerine has güzel vasıflar taşıyan nev'i şahsına münhasır fakirlerdir. Miskinler¸ güzel ahlâk sahibi olmaları hasebiyle yoksullara örnek olabilecek şahsiyetlerdir. Bu bağlamda her yoksulun miskin olduğu söylenemezken¸ her miskinin sadece maddî yetersizlikler boyutuyla yoksul olduğunu söylemek mümkündür. Miskinler¸ maddî yetersizlik durumlarını genellikle kendi içlerinde yaşayan kişiler olup¸ çekingen bir yapı sergilemektedirler. Miskinler¸ bu suskun duruluşları ile diğer insanlardan yardım talep etmedikleri gibi durumlarını birilerine anlatma çabası içerisinde de değillerdir. Bu durumda içlerine kapanık yapılarının getirdiği etki ile de çoğu kez başkaları tarafından anlaşılamamaktadırlar. Yoksullar ise mağduriyetlerini anlatmak için çaba gösterebilmektedir. Miskinlerin yardım talep etmekten kaçınmaları en önemli etken olarak görülürken¸ böyle bir durum aynı zamanda miskinlerin yardıma muhtaç olmadıklarını göstermemektedir. Bilakiş dikkat ve rikkatle yapılacak sosyal incelemeler¸ birçok miskinin belki de yoksullardan daha muhtaç olduğu gerçeğini ortaya koyabilecektir.
Yazar:Ali SEYYAR, Kategoriler:187.Sayı, Düşünce
Dipnot
1. 9/Tevbe¸ 60.
2. 17/İsr⸠26.
3. Türkiye Diyanet Vakfı¸ 2005¸ s. 183.
4. Seyyar¸ Ali; Ahlak Terimleri (Ansiklopedik Sözlük)¸ İstanbul: Beta Yayınları¸ 2003¸ ss. 288-299.
5. Ağırman¸ Cemal; “Yoksullukla Mücadelede
Ahlaki ve Dini Eylem Olarak İnfakın Rolü”¸ Ed. Ahmet Emre Bilgili¸
İbrahim Altan¸ Yoksulluk Sempozyumu¸ İstanbul: Deniz Feneri Yayınları¸
2003¸ s. 331.
6. Taşçı¸ Faruk; Sosyal Politika Ahlâkı¸ Ankara: Nobel Yayıncılık¸ 2012¸ ss. 139-141.
7. Talu¸ Mehmet; Dinî Meselelerimiz¸ İstanbul: Fatih Kitabevi¸ C. I¸ 1994¸ ss. 279-281.
8. 2/ Bakara¸273.
9. Altıntaş¸ Hayrani; Tasavvuf Tarihi¸ Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları No: 190¸ 1991¸ s. 124.
10. İmam Nevevi; Riyazü's-Salihin¸ (Terc.: Mehmet Emre)¸ İstanbul: Bedir Yayınevi¸ C. I¸ 1974¸ s. 309.
11. Buhârî-Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl el-Buhârî¸ Sahîhu'l-Buhârî¸ Çağrı Yayınları¸ İstanbul; 1401/1981¸ Zekât¸ 53.
0 comments Blogger 0 Facebook
Yorum Gönder